Kandırmak, İnanmak ve Çabalamak Üzerine

Category:

Ön Bilgi : Kişisel olarak; tüm yazacaklarım içerisinde, günlük yaşamımın içerisinde bulunmasından hoşlanmadığım onlarca kavram bulunuyor. Kendimi, ne bir taraf ne de bir tarafın galibiyeti için ter döken birisi olarak görmek istemiyorum. Yaşamımı ve hayatı öğretilmiş her şeyden, yasalardan, kurallardan çok daha kıymetli gördüğümden ırk, ülke, din, yasa, anane gibi birleştirici olduğu söylenen icat edilmiş her kabullenmeyi sorguluyorum. Ancak özgürlük alanımı daraltan, tecavüz eden koşullar oluştuğunda bireysel özgürlüğe atfettiğim değer gereği de söz söylemeden edemiyorum.
Düşüncem :
TRT'de klasik müzik konserlerinin yayınlandığı dönemlerde ülke çoğunluğunun yaşam standartları ve hayat kalitesi ile ilgili derdi olduğuna inandırılmaya çalışıyorduk. Klasik müzik ile toplum beklentisi arasında bir bağ oluşturmuyorum elbette. Ancak; dönemin siyasi söylemleri, uygulamaları ve basın-yayın kurumlarında arz edilen içeriği düşündüğümde, toplumun genelinin talebi olmayan ya da üzerinde kafa yormadığı/önemsemediği ideallerin azınlık tarafından çoğunluğa "sessizlik sarmalı" modeli ile dayatılmaya çalışıldığı gibi bir teoriye sahibim. Bu durum, azınlığın bizzat kendisini de kandırması ve sanal bir gerçeklik içinde yıllarını geçirmesine sebep olmuş bu ülkede.
Türkiye'de yaşamını devam ettiren insanların, her ulus gibi "self determination" (kendi kaderini kendisinin belirleme) hakkı bulunuyor. Bu kaderi belirleme aracı ise oy verme işlemi ile gerçekleşiyor. Yakın zamanda Türkiye dışında da çok farklı ülkelerin insanları da bu haklarını kullandılar. Sonuçlar arzu ettiğimiz gibi olamasa da mevcut sistemin gereği olarak bu sonuçlara rıza göstermek sistemin beklentisi oluyor.
Bireylerin her sonuca katlanması dışında, yasaların izin verdiği çerçevede haklarını aramaları, etki alanlarını genişletmeye çalışmaları da mümkün. Yasaların uygulanmadığı ülkelerde ise ya kaderlerine boyun eğerek beklemeleri ya da hayatlarına arzu ettikleri şartlara sahip farklı bir coğrafyada devam etmeleri de alternatif çözümler arasında.
Her neresinden bakarsak bakalım, kabullenemediğimiz koşullar oluştuğunda konfor alanımız değiştirildiğinden ya da yok edildiğinden rahatsızlık duyuyoruz. Bu bazen siyasilerin bazen de apartman yönetiminin bir kararı ile mümkün olabiliyor güncel hayatımızda.İlke sahibi bireylerin savunduğu değerlere saygısı gereği makul ölçülerde haklarını aramaları en normal sonuçtur -eğer hala imkan varsa-.
Beklenmeyen ise; savunduğu ve ilan ettiği değerlere rağmen itiraz ettiği süreci yaratan, etkileyen, doğrudan ya da dolaylı olarak bireysel hak ve özgürlüklerinin engellemesi konusunda teşvik edici olduğu bariz olan taraflarla farkında olarak/olmayarak iş birliği yapılmasıdır. Mevcut siyasal sisteme karşı olduğunu ifade eden bir kişinin, Ağaoğlu Grubunun gerçekleştirdiği bir projede oturması/ev kiralaması da, sisteme destek veren bir kişinin dolarını bugün bozdurmaması da (gelecekte okunduğunda anlaşılması için bkz.) aynı kefededir. Her ikisi de maalesef sadece lafta talep edendir ve edilgendir.
Kesinlikle mükemmel olmaktan bahsetmiyorum. Makul olmaktan ve en azından ciddi bir hal aldığından değerlerimize sahip çıkma çabasından dem vuruyorum. Sözüm meclisten dışarı:)

Related Posts with Thumbnails