Sırtımızla umut yüklü bir çuval

Category:

Yeni yıl dileklerinin havada uçuştuğu günler yaşıyoruz hepimiz. Tüm bu dileklerin "Allah" a ulaşan dualar olduğunu düşünüyorum ve tüm bu duaların kabul edilmesi en büyük isteğim.

Her birimiz için sıhhatli, mutlu ve huzur dolu bir yıl olmasını temenni ediyorum.

Yaşadığımız her anın "insana layık" olmasını dilerim.

26 Gigapiksel'lik rekor çalışma

Category: ,



Eylül 2009'da, soğuk bir havada Almanya'nın Dresden kentinde, Sächsische Zeitung binasının çatı katında, A.F.B Media GMBH şirketi dünya rekoru getirecek bir çalışma için hazırlıklarını yapıyordu. Bu iş için soğuk bir havanın seçilmiş olmasının nedeni fotoğraf çekimi için en uygun hava şartının bu olmasıydı.

Dünyanın en geniş fotoğraf görüntüsünü çekmek için yapılan bu hazırlık sonrasında her biri 21,4 megapixel olan 1655 fotoğraf çekimi yapıldı. 172 dakika boyunca Canon 5D Mark II'den alınan görüntüler doğrudan bir bilgisayara aktarıldı. Çekimler sonrasında birleştirme işlemi için 16 çekirdek işlemcili ve 48 GB RAM'a sahip bir bilgisayar kullanıldı.

Tüm çalışmalar sonrası ortaya çıkan görüntünün baskı boyutu 105x35 (297.500 x 87.500 piksel çözünürlük) metreydi. Görüntüler daha sonra internet ortamına da aktarıldı ve ortaya son derece başarılı ve ziyaretçiler için eğlenceli bir çalışma çıkmış oldu.

Bu keyifli çalışmayı ziyaret etmek için lütfen tıklayınız.

Ayrıca 18 Gigapixellik farklı bir görsel eğlenceyi de seyretmenizi tavsiye ederiz.

Browser savaşları

Category:

Browser(tarayıcı, web tarayıcısı): "World Wide Web" üzerinde dökümanların transfer edilip görüntülenmesini sağlayan programlara verilen addır. Diğer anlatımıyla; internet' de milyonlarca bilgisayar üzerindeki birbirine bağlı web sayfalarına ulaşmak için bazı arabirim programlar kullanılır. Bu arabirim programlara Tarayıcı (Browser) denir.

Tarayıcı kelimesinin İngilizce karşılığı olan "browser" kelimesi, internetin çıkmasından önce de mevcuttu ve metin dosyalarında gezinmenizi ve onları okumanızı sağlayan kullanıcı arayüzlerinin tür adıydı. Grafik arayüzlü web tarayıcısının (1993 yılında Mosaic programı ile) ilk defa yaygınlaştığı zamanlarda, "browser" terimi "web"in içeriğini de anlamında barındıryordu. Teknik olarak açıklamak gerekirse, web tarayıcısı, Yardımlı Metin Transfer Protokolü'nü (İngilizcesi "Hypertext Transfer Protocol" - kısaca HTTP) kullanarak, tarayıcı kullanıcısı adına internet üzerinde web sunucularından isteklerde bulunan bir istemci programdır. Ancak "Mosaic" tarayıcı programındaki kullanıcı arayüzü özelliklerinin pekçoğu, ilk yaygınlaşan tarayıcı programı olan "Netscape Navigator"a aktarılmıştır. Daha sonra Microsoft firması "Microsoft Internet Explorer" tarayıcı programını çıkarmıştır.(Alıntı)

İnternetin ve bilgisayar kullanımının yaygınlaşması ile birlikte önemli bir pazara dönüşen "tarayıcı" programları, günümüzde dijital hizmet sunacak olan tüm markaların ve dijitalde ortamda yer almak isteyen her kurum ve kişinin yakından takip ettiği bir konu haline dönüştü.

Tıklayınız

İhtiyaçları daha çok ve kolay bir şekilde karşılayacak arabirim üretmek için birbiriyle yarışa giren üreticiler, arabirimlerini sürekli güncellemeye devam ediyor. Pazarda yerini almak isteyen yeni oyuncular ise yeni arabirimler üretiyorlar.

2002 yılında İnternet Explorer, Netscape ve AOL pazarda yer alan önemli tarayıcıların isimleri. Sürümlerinin tamamını hesaba kattığımızda %81.7 oranıyla en çok kullanılan İnternet Explorer(İE)'ın o yılların en büyük ve önemli tarayıcısı olduğunu söyleyebiliriz. -İE'nin hemen ardından ise %8 kullanım oranıyla Nextcape'in geldiğini ekleyelim-

2003 yılında, kar amacı gütmeyen ve açık kaynak kodlu Mozilla yazılımlarına destek vermek için kurulan vakıf, bu yıldan itibaren istatistiklerin değişmeye başlamasında çok önemli olacaktır. En büyük maddi destekçisini ise tahmin edebilirsiniz; Google.

2003 yılı Şubat ayına geldiğimizde %84,6 ile İE'nın hemen ardından %4 ile Mozilla arabiriminin gelmesi İE'yi çok fazla ürkütmüş değildi. 2003 yılında artık Nextcape ve AOL yerine çok niş bir oyuncu olarak Opera'nın verilerde yerini almaya başladığını da görüyoruz.

2004 yılı sonu (Kasım ayı) ve 2005 yılı boyunca Mozilla ve Mozilla yazılımı Firefox'un rekabette "ben de varım" dediği dönem olarak anılabilir. 2005 Kasım ayında %68,9 (İE)karşısında Mozilla ve Firefox'un %26,4 lük payı bu fikrimi destekliyor rahatlıkla. Mozilla'nın yerini Firefox'un aldığı yılda 2005'ti.

Firefox kullanım oranı sonraki senelerde düzenli bir artış gösterdi. 2008 yılı Eylül ayında Google'un kendi arabirimi Chrome'u servis etmesi, Mozilla Vakfı'nın arkasında bulunan bu büyük güç için önemli kararlardan biri oldu. Karar, Vakıf tarafından hoş karşılanmadı tabii olarak. Mozilla şefi John Lilly, ABD bilgisayar dergisi ComputerWorld'e yaptığı açıklamada şunları söyleyecektir: "Anlamlı ve mükemmel bir ortaklığımız var. Fakat geçen süre zarfında bu ortaklığın olması gerekenden daha karmaşık hale dönüşmediğini söylersem yalan söylemiş olurum. (Alıntı) " Kullanıcılar artık İE, Firefox ya da Opera+Safari arabirimlerinden birisini tercih ediyorlardı büyük çoğunlukla. 2008 Aralık verileri ise şu şekilde oluyordu. %45,7 İE, %44,4 Firefox, %3,6 Chrome ve %6,1 Opera+Safari.

Bu noktada Google'un arabirimi Chrome'un bir oyuncu olarak devreye girmesinin neleri değiştireceğini öngörmeye çalışabiliriz. İE'nin tahtını sallayan Firefox'un çıktığı andan itibaren 15 aylık zaman dilimi içerisinde kullanım oranının 17,1 puan artırdığını görüyoruz. Chrome ise aynı sürede yalnızca 5,4 puan bir artış göstermiş durumda. Ancak Chrome her ay düzenli olarak kullanım oranını arttırmış. Tıpkı Firefox'un ilk çıktığı günlerde olduğu gibi. 2009 yılının tümünde belli bir aralıkta sıkışmış olan Firefox kullanım oranına nazaran Chrome artışını sürekli kılabilmiş durumda.

Microsof'un İE'si ise son sürümü ile 2010 yılında sanıyorum eski tahtını zorlamak için yeni bir çaba içerisinde olacağının sinyallerini veriyor bizlere.

Geldiğimiz noktada 37,7 İE oranına karşılık %47 ile Firefox tahtı ele geçirmiş gibi görünüyor. Gelişen sürede kullanım oranlarının çok çabuk değişebildiğini düşündüğümüzde, 2010 yılında Chrome'un pazarda büyümeye devam edeceğini söyleyebiliriz. Tahminim 2010 boyunca İE kullanım oranının sabit bir aralıkta kalacağı, Firefox'un ve Chrome'un birbirleri ile rekabet edecekleri yönünde.

Tüm bu veriler bize internet şirketlerinin kısa sürede büyük oranlarda büyüyebilen ve küçülebilen yapılarını da ortaya koyuyor gibi. Sizce de öyle değil mi?

Kaynak

Örnek bir sosyal medya kullanımı : Paulo Coelho

Category: , ,

Paulo Coelho (1947), kitaplarını dikkatle okuduğumuz Latin Amerikalı ünlü bir yazar. Eserlerinin dünya çabında sattığını ve çevrildiği dillerin sayısı itibariyle bile çok değerli olduğunu herkes biliyordur. Simyacı, Zahir, Hac gibi eserleri herkesin hemen "aaa evet" diyerek hatırlayabileceği meşhur eserleridir sanıyorum.

Sadece yazdığı romanları ile değil kişiliği ile takdir edilen ve hayata bakışı ile de çok fazla sevilen bir düşünce insanı O.

"Sosyal Medya"'nın markalar tarafından nasıl kullanılacağı konusunda ajansların, yöneticilerin ve diğer ilgililerin kafa yorduğu günümüzde yerli ve yabancı bir çok tanınmış simada bu yeni pazarlama ve iletişim aracını kullanmayı ihmal etmediler. Ülkemizde de zaman zaman örneklerini gördüğümüz türden yaklaşımlar çoğunlukla kısa süreli ve bekleneni vermeyen nitelikte girişimler olarak kaldılar.


Ünlü yazarın ise yalnızca facebook ve sahibi olduğu blogu yoluyla hayranları ile girdiği karşılıklı iletişimin ne kadar örnek bir iletişim olduğunu ilgiyle takip eden herkes rahatlıkla görebilir.

Paulo Coelho, sık güncellediği blogunda ve facebook hesabında, sıkmayan ve insanların beklentilerini yanıtlayan "feed"leri ile hemen hemen her gün bir kaç kez sevenlerini mutlu etmeyi başarıyor. Bu düzenli ve samimi iletişim O'nunla Facebook üzerinden arkadaş olmuş olan 590,689 kişi, Twitter üzerinde takip eden 218,324 kişi ile her gün kuruluyor. Aynı zamanda oldukça başarılı bir web sitesi ve düzenli olarak güncellediği, hatta "yenilikçi" sayılabilecek yaklaşımları ile de sevenlerini şaşırttığı değerli platformlar.

Bir ay önce facebook ve blog iletişimi ile tüm hayranlarına bir kaç soru sordu. Ve bu soruları blogunda ki "yorum" bölümünden yanıtlayan bir kişiyi geleneksel olarak her yıl düzenlediği yeni yıl partisine davet edeceğini ilan etti. Yakın zaman önce html kodları ile birlikte insanların birbirlerine göndermeleri için kendi sözlerinin yazılı olduğu eloktronik kartlar hazırladı.

Bu gün bloguna girdiği ve facebook'a düşen bir iletisinde ise Ocak ayının ilk haftasında yayından kalkacak bir sayfada hiç basılmayacak bir kitabını online olarak ve 5 ayrı dilde hayranlarına ikram etti. Blogunda konuyla ilgili olarak kendisine sorduğu soruların yanıtları bile hayran kitlerinin ona daha çok bağlanmasını sağlayabilecek değerleri içeriyor.

Kısacası Paulo Coelho sosyal medyayı nasıl kullandığı dikkatle takip edilmesi gereken önemli bir kişi.

Tavsiyelerimizle...

Yazarın facebook hesabı, twitter hesabı, blogu, resmi web sitesi ve flickr albümü.

Online kitabı indirmek ve ilgili yazıyı okumak için tıklayınız.

Hi, Real Human İnterface

Category: ,

Üretilmiş teknolojik ürünlerin çoğunun bir insan tarafından yapılamayacak çözümleri ürettiğini ve bunun hepimizin doğrudan hayatını kolaylaştırdığını biliyoruz hepimiz. Bunu daha da hissedilebilir kılmak adına ortaya konmuş bir proje Hi. Eğer bilgisayarınızın yaptığı bazı işlemler, sizin komutlarınız ile bir insan tarafından gerçekleştiriliyor olsaydı nasıl bir görüntü ortaya çıkabilirdi dersiniz.

Multitouch Barcelona, Mayıs 2009'da sunduğu bu videoda bilgisayarınızı canlı bir varlık olarak hayal edebilmenizi de amaçlamış aynı zamanda. Bu yaratıcı "portre" çalışması insanın kullandığı teknoloji ile arasındaki iletişimi de sorgulatıyor şüphesiz.


Concept, design and high-tech by multitouch-barcelona.com
Music: wake up, wake up by lullatone.com
Filmed at hangar.org

Flickr set

Kayboldum

Category:


Usul usul yaklaşıyordum. Ayaklarım kulaklarımı serinleten esintiye doğru gittiğini biliyordu bir şekilde. Yavaş yavaş bana doğru gelen rüzgarın sesini duyuyor gibiydim yürürken. Sakin sakin beklemeye karar verip durdum. İlerlemek yürümekten daha zor değildi halbuki. Derin derin nefes alışımı duydum. Sessizliği delen içimdeki kalabalığın çığlıkları ile doldum. Elimi uzatıp yakaladığım rüzgarın eli beni sürüklemeye başladığında ben çoktan kaybolmuştum.



Yazgıların arzularımla şekillenmediğini öğrenene kadar naz yapıyordum. Beklemenin kaybolmak için açılmış tuzak kuyuları ile dolu bir yolda koşmak olduğunu bilmiyordum. Düşüncelerimden kurtulmaya çalışmadım. Onların beni ikna etmeye çalıştığı şey, yıllardır hayalini kurduğum kendimden beni çalmaktı sadece, hissediyordum.

Bir adama aşık olmuş masum bir kadın gibi uzatılacak bir el bekledim, el uzatmak yerine.

Kayboluşumu seyredebileceğim bir ayna gibiydin. Kayboldum.

İyi ki doğdun kızım

Category:

-Kızım nasılsın?
-İyiyim babacım sen nasılsın?
-Ben de iyiyim kızım. Doğum günün kutlu olsun bitanem.
-Teşekkür ederim babacım.
-Ne yapacaksın bugün bakalım?
-Arkadaşlarım gelecek, onlarla oyun oynacağım veee yastık savaşı yapacağız.
-Aaa harika gerçekten. Peki mutlusun?
-Çok çok çok mutluyum babacım, çünküü Perşembe günü yanına geleceğim. Anneme sordum, 2 gün kalmış.
-Evet bitanem. Ben de çok mutluyum. geldiğinde bizde birlikte kutlayacağız.
(Bugün Hande Betül'le yaptığım telefon konuşmasından)

Kızım 5. yaşını bitirdi bugün.

Bu yıl uzun uzun cümleler yazmayacağım. Duygularımı, özlemimi, O'na olan sevgimi anlatmam için kelimelerin yetmeyeceğini biliyorum çünkü.

Allah sağlıklı, güzel, huzurlu bir yaşamı O'na sunabilmem için bana güç, sabır, umut ve azim versin.

Seni çok seviyorum güzel kızım.

What is that?

Category: ,


Kısa filmler çoğu zaman uzun uzun çekilmiş filmlerden çok daha fazla duygu yükleyebiliyor insana. Yunan yönetmen Constantin Pilavios'un 2007' de yönettiği ve 30. Yunanistan Kısa Film Festivali'nde gösterilen bu film, bir baba ile oğlun arasında geçen kısa diyalog yolu ile ne kadar çok şey anlatıyor bizlere.

Seyretmekle yetinmek istemeyenler için hikaye şöyle;

Baba ve oğul evlerinin bahçesinde bir bankta oturuyorlardı. Oturdukları bankın karşısındaki bitkinin dalına bir serçe kondu. Baba gazete okuyan oğluna, “bu nedir?” diye sordu. Oğlu “bu bir serçe” diyerek cevap verdi ve gazetesini okumaya devam etti. Babası hala aynı yerde duran serçeye bakarak tekrar “bu nedir?” diye sordu. Oğlu, “baba sana söyledim ya bu bir serçe” dedi. Kuş hareketlendi ve uçarak yakınlarındaki çimlerin arasında bir yere kondu. Babası yer değiştiren kuşa bakarak oğluna tekrar “bu nedir?” diye sordu. Oğlu sinirli bir halde “serçe baba, bu bir serçe, ser-çe” dedi. Oğlunun sinirlendiğini gören baba tekrar “bu nedir?” dedi. Oğlu bağırarak “Bunu neden yapıyorsun? Sana kaç defa söyledim; bu bir serçe. Anlamadın mı?” diye çok sinirli bir şekilde cevap verdi. Buna üzülen babası yerinden kalkarak eve doğru yöneldi. Oğlu ardından “nereye gidiyorsun?” diye sordu. Babası eliyle oğluna oturup beklemesini işaret etti. Oğlu elindeki gazeteyi yere atmış üzgün bir şekilde bankta oturuyordu. Babası kısa bir süre sonra elinde bir defter ile geri dönerek yanına oturdu ve defteri ona uzatarak gösterdiği yeri okumasını işaret etti. “Sesli oku” dedi. Oğlu defterde yazanları okumaya başladı. “Bugün küçük oğlumla parktaki bankta otururken bir serçe geldi ve önümüze kondu. Oğlum bana 21 kez “bu nedir?” diye sordu. 21 kez sorduğunda da ne olduğunu cevapladım. “Bu bir serçe” dedim. Her seferinde aynı soruyu sorduğunda ben de ona her seferinde sarılarak cevap verdim. Tekrar ve tekrar… Hiç sinirlenmeden, usanmadan ve severek cevapladım küçük oğlumun sorusunu…

Create Amazing

Category: , ,

Create Amazing, HP'nin yeni dönem kampanyasının ismi. Fotoğrafçılıkta "tilt shift*" ismi ile anılan teknik ve aynı ismi taşıyan lens kullanılarak hazırlanan film için Şangay, New York, Santorini, Londra ve İstanbul'da farklı prodüksyon şirketleri ile birlikte çalışıldı.

Film gerçek fotoğraf kareleri ile stüdyo çekimlerinin bir araya getirilmesinden oluşuyor. Çekimler için Los Angeles'ta 2 günde 10 ayrı set kuruldu.

Stop motion işleri arasında değerli olanlardan birisi olarak yerini alacak bu çalışmanın ajansı McGarryBowen. Prodüksyon şirketi ise yine tanıdık, Partizan Entertainment. Türkiye'de ise BEKO'nun son kampanyasında görev alan Motion Films, bu kampanyada yerini aldı.

reklam - hp create "amazing" | izlesene.com



Kampanyanın perde arkası görüntüleri için aşağıdaki linkleri tıklayabilirsiniz.

fotoğraflar için
Video için

Künye
Müşteri: HP
Ajans: Mcgarrybowen
Prodüksiyon Şikreti : Partizan Entertainment

Bölgesel yardımcı şirketler
Motion Films (Turkiye)
Shanghai Job (Şangay)
Lovely Locations (İngiltere)
Charles Furer (New York)

*tilt-shift, fotoğrafçılıkta kullanılan bir teknik olup, blur etkisi oluşturulan bölgeler arasında net bir bölge oluşturarak, net bölgede kalan nesnelere minyatür etkisi vermek için kullanılıyor.

Paylaş

Aşkım isyandır benim

Category:

Bazen şans eseri ne kadar çok şeyi bilmediğini farkeder insan. Farkettiği ilk şey bilmediği olsa da asıl farketmesi gereken ise ne kadar büyük kayıpta olduğudur çoğu zaman.

Aydınlık diye bilinen karanlıklarda dolaşırken bazen, karanlık zannedilen aydınlıkları da vardır insanın. Kaçtığını zannettiği kendinden uzaklaşması mümkün müdür? Kavuşmak için koştuğu sevgilisi yakın mıdır?

Şu an izlediğim bir filmde şu an söylenen "hissetmekten suçlu bulundunuz" cümlesi ise ne manidardır. Hissetmekten suçlu bulunmuş birisi olarak suçumu kabullenip ateşte yakılmaya razı olmayışın adı ise "isyan". İsyan ise ayrı bir suç.

Aşkım İsyandır Benim

Yanarım; öyle bakma yüzüme yağmur gibi

Dağıt kalbini saran hasret bulutlarını

Damlasın gözlerine sonsuzluk usaresi

Dalgınlık evlerinin en güzel melikesi

Sevemem; tozlu raflar arasına girmeden

Çöllerim kandır benim

Sevemem; karanlığı bir daha devirmeden

Aşkım isyandır benim

Nurullah Genç

Su akar yolunu bulur

Category:


Uzun zamandır bir konuk yazar ağırlayamamıştık. Şükür ki bu hasretimize son verdik. F. Ferdi Durusulu'yu blogumuzda ağırlamaktan mutluyuz. Gözyaşlarına sağlık diyoruz.



“su akar yolunu bulur”
demiş ve özümsemiştim..
sözün karşısında,
ezildiğimde oldu benim..
su bu aralar ,
çok hızlı akar oldu..
sırt üstü uzanmış ,
beklerken karanlık gözlerle..
kulağıma fısıldayan,
her su zerresinde:
“iyi yoldasın ferdi”,
demesini bekler oldum..
temenniden ötedir bilirim,
gönülden bir nağmedir,
“sonunu bilmemek”
bilmezden gelip, gözardı etmek..
sağa sola sürüklenerek
aşk ile karşılar oldum yeni günü
suyum çağlayandan da dökülebilir
sığ bir denize de…
bu bilinmez de bana
yine ,yeniden:
“su akar yolunu bulur..”
demek düşer..

Dua

Category:


Bir küçük insan, minicik insan.

Sözsüz, soluksuz yaşadığı hayata, bir hediye gibi gönderilir. Tükenmeyecek enerjisi, bitmeyecek hırsı, geriye dönemeyeceği bir hayatı var olur. Kendisinden habersiz. Bir ismi bile yoktur ama hayatı vardır işte. Bedenine hükmedemez ama ruhu vardır işte. Anlatamaz derdini ama amacı vardır işte. Uzun yolculuğunun bitmeyeceği öğretilmiş gibi yaşamaya başlar. Soluk alıp vermeyi öğrenir öğrenmez rahatlar. Sımsıkı tutmayı öğrendiği minik elleri ile avcuna bırakılan her şeyi kavrar. Anlamsız gibi görülen her dudak hareketi daha hızlı büyümek için gösterdiği anlam dolu bir çabadır aslında. O’na acıyarak, severek, hoşgörerek bakan gözler vardır etrafında.

Ve bir göz daha vardır o anın kendisi adına da anlamını açıklayan bakışlarla kollarına bırakıldığında açlığını giderecek memeleri sütle dolu. Bir çift göz daha vardır, herkesinkinden başka gururla, sevgiyle bakan. Ömrü boyunca atacağı her adımda yanında olmak isteyen iki kişi. Bir şekilde isimsiz varlık ruhuyla tanır onları, bilir bir şekilde ömrü boyunca bu insanlarla olacağını sanki. Kelimeleri bilmese de herkesin içinde haykırır birisine anne diye, birisine baba diye.

Zerrelerinde dolaşan her neyse O’na aşkı ilham eder. Ruhu aşkı tanır, anlar, kavrar, görür, bilir, tanımlar. Aşk, yaratılan insanoğlunun içine üflenen ilk mefkure gibidir. Onsuz Allah’a da ulaşamaz ya. Garip midir, garib midir bilemediğim bir hisle aşkla bağlanır hayata varlık. Bu aşk sonrasında yapacağı her şey de, öğreneceği her bilgi de kullanacağı ilk veridir. Hücrelerinde ihtiyaç duyulan her an üretilen enzim, aşktır. Yürümesi için aşka, konuşması için aşka, koşması için aşka, her şey için aşka sarılır. Bu sebeple bebekler herkesten hızlı öğrenir, herkestan çok hatırlar. Aşkla yaptıkları için her şeyi. Hırsları yok olur zamanla. Aşkı severek büyür insan. O’na ilk an bakan iki farklı bakışla büyür.

Büyüdükçe yetmez kendi varlığı. Bakışların sayısını öğrenir. Kendisi, duyduğu aşkın karşılığını bulmaya çalışır. Yürüyen, konuşan, yemek yiyen, küçük varlık aşık olunma ihtiyacını öğrenir. O an bir şeyler değişir içinde. Eski alışkanlıkları, öğrendikleri her şey anlamını yitirir. Kocaman olmuştur içinde O’na duyulan aşk. Tıpkı cilve yapan bir kuş gibi etrafına “aşık olun bana” fısıltıları yayar. Herkesin O’nunla ilgilenmesini sever. İlgisi onunla ilgilenilmesi üzerinedir artık. Varlık, bir isme sahip olmasının yanında bir cisme de sahip olduğunu öğrenir sonunda. Varlığını anlamlı kılabilecek tek şeyin hala aşk olduğunu bilir. Kimseye sormadan bilir bir şekilde. Kavramayı öğrenen eli avcuna koyulan her şeyi tutmaz olur. Seçim yapar artık. Avcunda, avcuna uygun,ruhuna uygun bir şey bulmak ister. Merakla her şeye bakan gözleri de göreceği her şeyi ayırt etmeye başlar. Tadına bakması için etrafına konmuş hiç bir şey eskisi kadar ilgisini çekmez.

Yalnız uyumanın ilk çilelerini o yaşlarda yaşar. Yalnız kalmaktan korkar. Korku, insanın tam anlamıyla tanımladığı ikinci histir. Aşk ve korku ile yaşamaya alışması gerektiği gibi aşkla ve korkuyla da yaşamaya alışması gerekir. Yalnız uyuma korkusu büyür. Yalnız oyun oynamak istemez, yalnız yemek yemez.

Yalnız bırakılmamıştır ki zaten o güne dek neden şimdi yalnızlıktan korksun ki...Bir anlamı olduğunu öğrenmesi için ömrü yetmeyenler bile vardır.

Aşk korku ile karışınca his kaymaları başlar yürekte. Bazen korkuyla bazen aşkla tepki veren varlığın davranışları olmaya başlar. Davranış, ilk kez ortaya koyduğu varlık iradesidir. Seçimleri ilk kez netleşir. Kimi zaman ona aşkla bakan iki insan bunu anlamakta gecikmiştir. Aslında doğru eğilip bükülmemiş ruh, ne zaman aşkını ne zaman korkusunu kullanarak davranış göstereceğini anlamak için kendi ile uğraşır sürekli.

Anlaşılmak kaygısı oluşur içinde insanoğlunun. En büyük endişesi ilk o zamanlar bu iki hissin karmaşasından ortaya çıkar, filizlenir. Kendini tanımlamak için ihtiyaç duyduğu donanımı çoğu zaman eksiktir varlığın o yaşlarda. Anlaşılmak uğraş gerektirir. Herkese kendini anlatmak sadece aşkla veya korkuyla olacak iş değildir. Aslında dehşete kapılır. Anlaşılmadığı her an, varlığını daha çok göstermenin, anlaşılması için yeterli olacağını sanacaktır.

Sosyal bir varlık olduğunu “minik minik” anlayacaktır bebek. Sosyalleşme ihtiyaçtır artık. Sosyalleştikçe anlaşılacağını öğrenecektir. Oyun oynarken aşkla ya da korkuyla anlatamadığı bir şeyleri ortaya koyabilecektir. İhtiyaç hissettiği ilk an değildir ancak hayatı adına, manevi yanı adına ilk kez ihtiyaç hissedecektir. Aşk ve korku dışında bir şeylerin daha var olduğunu, şahit olduğu onlarca olay sonrası anlar.

Büyürken kullanacağı çok önemli bir şey öğrenecektir. Aşk ve korku dışında var olma ihtiyacı, bir birey olmak için en büyük ihtiyacı keşfeder kendiliğinden. Eğer o dönem etrafında buna müdahele edecek insanların olması durumu olmasaydı, tüm insanlar bu dönemden sonra var olma ihtiyacının itici ve çekici etkisiyle önemli birer insan olabilirlerdi aslında.

Var olmak, uzun bir uğraştır. Her yaşta, her an, evet evet her an ihtiyaçtır. Uyurken, ağlarken, yemek yerken, eğlenirken, her ne yaparsa yapsın var olduğunu hissetmek önemli olacaktır. Bundan sonra, ta ki yok olacağını öğreneceği güne kadar, varlığın zıttı yokluğu öğrenene kadar var olmak en temel ihtiyaç olur. Aşk ve korku unutulmuş gibidir artık. Var olmak en önemli sorundur. Bundan sonra ki tüm çabalarında, yapacağı her hamlede, ortaya koyacağı her davranışta bunu görmek mümkündür.

Bebek artık bebek değildir. Yetişkin bir varlığa dönüşmeye başlar. Kendi seçimleri, kendi söylemleri ile içinde taşığı hala saf olan aşkı ve belirlenmemiş, tanımlanmamış korkuları ile var olan bir bireydir. Öğrendikleri her ne ise, etrafında tıpkı kendisi gibi var olmaya muhtaç milyonların olduğu bu dünyada, onlara varlığını kanıtlamanın çokta işine yaramayacağını anlayanlara ne mutlu. Zira var olduğunu kanıtlamak için ne kötü bir seçimdir, yaşayan, nefes alan insan ve insan için yaratılmış diğer canlılara varlığını kanıtlama çabası.

Sayılarını da bilmediğim kadar az talihli varlıklarını kanıtlamak için, yokluklarında lazım olacak olanı ararlar. Çoğu insan da aramıştır. Bu arayış dönemi karmaşıktır. Fiziksel, ruhsal bir değişim evresinde yetişkin olmak zorundadır artık. Bu öyle bir andır ki, sorumluluk diye bir gerçekle tanışır insan. Hayatından kendi sorumludur ve bunu anlamak için bir başkasının cümlelerine ihtiyaç duymaz. Aslında ormanda kendi başına da büyüse hayvanların arasında, bunu anlamak için gerekli donanımla yürüyordur zaten. Sorumlukları arasında o an için en önemlisi yine maalesef kendisi ve kendi hayatıdır. Minik elleri, küçücük gözleri, öpülmeye doyulmayan tombul yanakları artık ilgi görmüyordur. Var olmak için ortaya koyduğu davranışları takdir edilir hale gelmiştir. Artık bu davranışları sebebiyle tenkit ediliyordur. Sınıfı geçip geçmediği, erken yatıp yatmadığı, güzel konuşup konuşmadığı, iyi huylu olup olmadığı, diğer insanlarla iletişimi sorgulanır. Notlar verilir. Kişi, kendinden daha önemli başka bir şeyin var olabileceğini anlamak için zor bir durumdadır. Aslında her şey O’nunla ilgilidir ve O’nun ne yaptığı ile. Başkaları anlamını yitirir.

Sosyalleşen ve bunu yaparken davranışlarını şekillendiren varlık tekrar yalnız olduğunu anlamakta çok gecikmez. Büyürken, içinde bir şeyler küçülür. Ne yaparsa yapsın yalnız mı kalacaktır? Bunu kabullenemez. Etrafını dikkatlice incelemeye başlar. Annesi, babası, diğerleri, arkadaşları, eşyaları, sahip olduğunu sandığı hiç bir şeye sahip olmadığını anlamak ikinci dehşet anıdır. Yalnızlıktan daha beter sayılır durum. O güne kadar ki tüm çabaları boşa gitmiştir aslında. Kimse yoktur, kendisi bile yok sayılır. Var olmak o kadar da kolay değildir. Öğrenmek için şansa, kovalamaya ihtiyacı vardır. Daha da önemlisi korkar yeniden. Bir kez daha, daha minicikken öğrendiği bir hisse sarılır. Korkusuna.

O’nu koruyan en özel his korkudur ve keşfetmeyi bilirse eğer korkunun içinde gizlenmiş hatta güzelce saklanmış bir aşkın ancak O’nu sonsuz yalnızlıktan kurtarabileceğini öğrenir. Kıvılcım şiddetlidir. Tek hücrede olması sadece o hücrenin çekirdeğini tutuşturması, bir toksinin hücre çekirdeğindeki bir kromozona hasar verip mutasyona uğratarak, kansere sebep olması gibi hızla yayılır. Tüm bedeninde aşk öyle şiddetlidir ki, önüne gelen herkese, herşeye aşık olmaya başlar. Hobiler edinmeye, arzular duymaya, uğraşlar vermeye, asla bir daha yapılamacayak onlarca hasarlı davranışı sergilemeye sebep olur bu durum. Karşı cinsle tanışmasına da vesile olacaktır. Aşkla müzik dinler, aşkla resim yapar, aşkla kovalar, aşkla yazar, ruhu dinlendirmek için ne gerekiyorsa hücrelerini yakan aşkla uğraşır. Aslında çok az şanslı gerçekten aşkını vermesi gerekene O’nu tüm bu labirentler içinde ihtiyaç duyduğu herşeyle donatmış olan yüce yaradana verir aşkını. Ne mutlu onlara ki, ruhunu huzura kavuşturabilecek tek aşkı keşfetmiştir. Ama maalesef çoğu bu aşkı es geçecektir. Zira henüz yok olmakla ilgili değildir. Aşk, işte o an hayatı kolaylaştıracağına zorlaştırmaya başlar. Ruhu dinlenebilmek için herşeye aşık olmuştur işte. Bu aşk ne melem bir şeydir ki, insanı bu kadar çok şeye karşı bağımlı kılar. İşte o dönemdir ki, aralarından birisi gelecekte hayatı için önemli olacak bir aşka dönüşür. Müzisyendir, matematikçidir, kimyagerdi ya da bir şeydir işte o aşkla. Varlığın gelecekte buna da ihtiyacı yok değildir.

Karmaşıklık aklını darmadağın eder. İnsanların ergenlik dediği dönemi atlatması gerekir. Tabi ki varlığın aldığı tüm yaralara rağmen. Sahip olduğu bir gelecek çıkarabilir insan o dönem aşklarından. Yolu daha netleşmiş olarak çıkacaktırda zaten.

Uzun bir yol...

Sabır sebat gerektirecek uzun bir yol...

Yok oluşa doğru gittiğini anlaması için geçecek uzun yıllar...

Ölümün ardını, ölümün varlığını hissettiğinde düşünmeye zaman bulacaktır artık. Sorumlulukları, korkuları ve aşkıyla ölümü keşfeder. Bu 3. dehşet anıdır. Ölüm varsa yok olmak için neden beklesin ki...Bu ucube düşünce ölene kadar sağ cebinde saklı kalır herkesin. Yok olmak var ise, neden? sorular sorma dönemi ergenliğin bitiminde etrafını saracaktır. Varlık sorgusu, yokluk sorgusu ile yer değiştirir. Aşkları nefretleri ile, korkuları cesaretleri ile insan karşıtları öğrendiğinde. Seçimlerin arasından en doğru seçimi bulmak için yoğun düşüncel eylemlere girer. Yolda yürürken, uykuya daldığında, duş alırken, orada-burada bir şekilde aklında bu düşünce yaşayacaktır. neden? Varlığını sorgulandığı bu dönemde, herkes için aşağı yukarı bir cevap vardır kesinlikle. Varlığını anlamlı kılacak, yok olması kesinse burada ne işi olduğunu açıklayacak, anlamlı değil sadece ruhu dinlendirecek kadar açık, net bir cevap gereklidir. Burada elenme vardır. Çok az sayıda insan bu virajda doğru seçeneği işaretleyecek, geri kalanlar yanlış seçenekleriyle bir sonraki adıma doğru koşacaktır.

Evet, artık zaman yavaş akmaz eskisi gibi. İnsan etrafını saran bir zaman kavramını keşfetttiği andan itibaren artık o kadar yavaş gelişmez hiç bir şey. Zaman hızla akmaya başlar yokluğa doğru. Yanlış cevaplarla dolu ömrü, yokluğa giden yaşamı anlamdırmak için elinde gereçler olmak zorundadır. Sosyalleşme ihtiyacından öte bir şeye bağlanma duygusu, tapınmak denilen anlamlı kurguyu dahil eder insanın hayatına. Ne acıdır ki, hayat zaten tapınmak için onlarca tanrı yaratmıştır. Talihsizliklerin en büyüğü tapınılacak şeyin kendisinden başkası olmadığını düşünenler içindir. Para, eşya, makam, ün, bazen tatlı görünen aile, çocuk(lar), tapınılacak, uğruna canlar verilecek onlarca tanrı etraftadır zaten. Akıl kayması çokta zor olmayacaktır. Zira tamda ihtiyacı vardır tapınmaya. Yok oluşun anlamlı kılınması gereklidir. Tapınmak, tüm bu yok oluşu anlamlı bir şeye dönüştürmeye yetermiş gibi görünür. Gerçek tapınmadan uzak herkes için çile daha yeni başlar. Para için geçen, makam için geçen, çocuklar için geçen, bir şeyler için geçen bir yok oluş hikayesidir milyonlarca insanın yaşamı. Geride bırakacakları şey tapındıkları şeydir sadece. En kötüsü ise kendine tapınanlar olacaktır. Zira onlar öldüğünde kendilerini de götürürler. Geri de izleri bile kalmaz.

Tüm bu hayatın önemli evreleri içinde sağlıklı sonuçlara sahip akıl sahipleri de yok değildir. İhtiyaçları nettir insanoğlunun. Tanımlayabilirse eğer, yaşamak için, yaradanın temel ihtiyaçlar dışında çok şeye gebe bırakmadığını anlar insan. Varlığı için gerekli her donanım içinde saklıdır zaten. Aşk, korku, sorumluluk, sosyalleşme ve var olma arzusu, yok olma isteği, cevap arayışları temelde insanın basit ihtiyaçlarını gidermek için kendisine verilen armağanlar gibidir. İnsan, Allah’ın eline verdiği yol haritasını bir türlü göremez. Görsede anlam veremez. Allah ise, ölüme kadar onlarca kez şans verir. Varlığa “duanız yoksa ne ehemmiyetiniz var?” der.

Allah’ın insanın, ölümlü yarattığı varlığın duasına neden ihtiyacı olsun ki?

Elbette ki Allah’ın duaya ihtiyacı yoktur. Peki neden ehemmiyetsiz görür dua etmeyen varlığı? Çünkü dua, var oluşumuzu anlamlandırmak için çıktığımız keşif yolunun şifre çözüsüdür. İnsan her derdinde dua edecektir. Her düşüşünde dua edecektir. Her kayboluşunda dua edecektir. İnsan hep Allah’a el açıp dua edecektir. Allah’ta, elindeki haritadan birazın anlaması için yardım edecektir varlığa. “Duanız yoksa ne ehemmiyetiniz var” açıkdır. “Eğer elindeki haritayı anlayamıyorsan ya da anlamak için uğraşmıyorsan ne önemin var ki” der Allah. Yok olup gideceksin ve geride sadece taptığın şey kalacak.

Ben de tıpkı sen gibi, herkes gibi bu yolculuğa, bana bakan iki aşk dolu gözle, içimde hissettiğim aşkla başladım. Bu hayatta tıpkı sen gibi, uyuduğun şu an kadar gerçek, yürüdüğüm bir yol var. Herkesin yaşadığı, hayata dair sahip olduğu donanıma sahibim ve her insanın yapabileceği kadar çok hataya sahibim. Tıpkı herkes kadar basit körlüklerim, şu ölümlü hayat için çabalarım var. Bir gerçek daha var...İnsan asla büyümez. Asla gerçek olgunluğa erişemez ama yaşam onu olgunlaştırmak için ödüller, cezalar, sırlar, düğümlerle doludur. Bende herkes gibi nasibimi alıyorum tabi ki. Tüm yaşadıklarım için, bir hata daha yapıp önemsiz olmak istemiyorum. Dua edeceğim beni yaratan ve dua isteyene. Bana yardım etmek için bekleyene. Yaptığım her hata için af dileyeceğim O’ndan. O'na yaptığım yolculuk, diğer her şeyden daha önemli. Zira ölüm dibimizde dolanırken ve herşey doğumumdan ölümüme kadar O'na ulaşmak içinken, bu sınavda O'ndan başkasına tapınmayacağım. Bunu yapabilmek için de O'ndan güç isteyeceğim.

Tüm yaşamım hatalarla dolu olabilir. İnsan olmaktan utanmak olur bu hataları yok saymak. Ama tüm yaşamım için yaptığım en güzel şey varlığımı, yok oluş için anlamlı kılacak olan ve Allah'a bunun için şükrettiğim içimde sana dair var olan aşk olsa gerek. Sana dair sahip olduğum herşeyi seviyorum. Bu sebeple sana aşkım, yok oluşumu anlamlı hale dönüştüren tek şey. Bu beni sana mecbur kılıyor. Seninle anlamlı hissediyorum yaşamı. Seninle kabul ediyorum varlığımı.

Beni Allah’a götür...

Lütfen...

Elimi bırakma.

Seni Allah rızası için çok seviyorum.

Ben "İnsan Tetris" görmedim demeyin.

Category: ,

2007 yılında Youtube'un en yaratıcı içerik ödülü Game Over proje serisinin 4. videosu olan "Human Tetris" e verildi.

Nnotsonoisy, İsviçreli bir ajans ve ajansla birlikte ismi anılan Guillaume Raymond bu projenin sahibi.

Serinin ilk videoları ise Human Pong, Space Invader ve Pole Position. Bu videoların tamamı video oyunlarının insanlarla yapılmış halini temsil ediyor.

Human Tetris 88 insanın rol aldığı ve 6 saat süren fotoğraf çekimi sonrası oluşturulmuş harika bir stop motion. Ödülü almayı da kesinlikle haketmiş. Bu projeyi bunca zaman nasıl gözden kaçırdığımsa kocaman bir soru işareti oldu benim için.

Guillaume Raymond bu projelerin ardından da "Transformers" videoları ile ses getirmeyi başarmış yeniden. Sanatçı bu çalışmasında da farklı araçları bir koreografiye göre diziyor ve araçların kuşbakışı görüntüsü tıpkı bir transformers oluşturuyor.

Bu harika adamın çalışmalarının tamamını seyretmenizi tavsiye ediyorum.

Ben de Okula Gitmek İstiyorum

Category:

Kızım okula başladı.

Hande Betül'e göre adı Yapıcı soyadı İlköğretim Okulu olan okulun anasınıfında bizimde yıllar önce girdiğimiz eğitim-öğretim yoluna ilk adımı atmış oldu. Kızımın okula başlaması beni çok heyecanladırdı ama bir türlü bunu dışa vuramadım. Sevdiğim bir dostumun yazdığı bir yazıyı kendi yazacağımdan daha çok sevdim. Uzun bir aradan sonra bu blogta yazı yayınlamak heyecan verici benim için ancak yazıyı benim yazamamış olmam biraz utanmama sebep olmuyor değil.

Neyse...ben sevgili dostumun yazısı ile sizi başbaşa bırakayım.

"1982 yılının eylül aylarıydı. Henüz altı yaşına bile girmemiş, küçük bir çocuktum. Mahallemizde 75 doğumluların tamamı ve bazı 76’lılar okula başlayacaklar. Hemen hemen hepsi de oyun arkadaşlarımdılar. Ne var ki her şey onların siyah önlükleriyle beyaz yakalarını takarak ve sanki bana nazire yaparcasına evimizin önünden geçişiyle başladı. İşte o an benim okumaya olan hevesimin durdurulmaz bir şekilde depreştiği dakikalardı. Çok geçmeden ben de okula gideceğim naraları odalarda yankılanmaya başlamıştı. Avazım çıktığı kadar bağırıyordum: Ben de Okula gideceğim

Daha 5,5 yaşında küçük bir çocuk ortalığı yırtarcasına okula gitmek için ağlıyor, yırtınıyor ve çırpınıyordu. Çare yok, rahmetli babam çok geçmeden durumun vahametini kavramış, elimden tuttuğu gibi, bize en yakın ama 5,5 yaşındaki küçük bir çocuğun minicik adımlarına inat uzak olan Eşrefoğlu İlkokulunun yolunu tutmuştu. Aman Allahım ne büyük sevinçti o. Zaman zaman önünden geçtiğimiz ve bahçesinde cıvıl cıvıl çocuk seslerinin duyulduğu, kaç kere boyumdan büyük duvarına tırmanarak içeriye bakmaya çalıştığım okulun merdivenlerinden çıkıyordum. Yüreğim yerinden fırlayacaktı. Sonrasında ilerde hemşerimiz ve akrabamız olduğunu öğreneceğim fazlasıyla otoriter bir amcanın odasına doğru yöneldik. Rüştü hoca, zaten küçücük olan bedenimi gördüğünde ve bir okul çantasını taşıyamayacak kadar küçük bir yaşa sahip olduğunu öğrendiğinde bütün iyi niyetine rağmen, beni okula kaydedemeyeceğini söylemişti.

Bundan sonrası zindan, eve dönüş yolunda kendimi nasıl tuttuğumu hatırlamıyorum. Babamın evden ayrılmasından sonra bütün oyuncaklarımı parçalamış, beni avutmak için alınan çantayı sokağa fırlatmış, hatta belki de birkaç defa annemi hırpalamıştım. Bu nasıl bir okula gitme isteğiydi ki, birçok vaatlere rağmen hala zapt edilememiştim. Sürdürdüğüm bu haklı inat, validemin yoğun gayretleri neticesinde kısa bir sürede meyvesini vermiş ve babam yeniden beni okula götürmeye ikna edilmişti. Neyse ki, babamın ısrarları neticesinde “hevesi geçinceye kadar” kaydıyla okula alınmıştım. Ancak kaydedildiğim sınıfın ve benim her zaman hayırla yâd ettiğim öğretmeni Ahmet Sivas bu hevesin geçmesine hiçbir zaman müsaade etmeyecek ve daha birkaç ay içerisinde okulun vazgeçilmez demirbaşı haline gelecektim. İşte bu geçici heves beklentisi sürecinde, okulumuzun hizmetlisi Hayrettin Amcanın teneffüslerde tahtaya çizdiği Cin Ali figürleri ile Ahmet öğretmenimin aralarda çaldığı bağlamanın sesi beni öylesine okula bağlamıştı ki, okumayı öğrenmek ve yazı yazabilmek gibi beklentileri de hiç gecikmeden yerine getirebilmiştim.

Bugün hala okumaya ve yazmaya çalışan bir eğitimci olmayı, daha okulumun ilk günlerindeki olumlu hareketleri nedeniyle, kıymetli müdürüm Rüştü Ecevit’e Öğretmenim Ahmet Sivas’a ve hizmetlimiz Hayrettin Amca’ya borçluyum."

Yazıyı 6 Eylül 2009 tarihinde yayınlandığı haliyle görmek için tıklayınız.

Human Mirror

Category:

Yaratıcı insanoğlunu hep sevdim.

İzlesene.com'da Düğün Var

Category: , ,


İlk kez "TechCrunch & Webrazzi MeetUp" organizasyonunda Noktacom standında tanıştığım ve uzun zaman sonra aynı şirkette keyifle çalışma şansına sahip olduğum İzlesene.com proje yöneticisi, sevgili dostum Gökhan Besen 12 Temmuz' da yine bir Noktacom çalışanı Bengisu ile dünya evine girecek.

Her ikisini de tebrik ediyor ve ömür boyu mutluluklar diliyorum.

Gökhan, izlesene.com ekibi ve tüm Noktacom ailesi için değerli bir dost. Mesai arkadaşları, Gökhan ve Bengisu'ya çok güzel bir hediye düşünmüşler. Her gün izlesene.com' u ziyaret eden 1 milyon'un üzerinde ziyaretçisi için en kusursuz hizmet vermek adına çalışan arkadaşlarının düğününü, izlesene.com anasayfasından ziyaretçilerle paylaştılar. Sitenin sol üst alanında güzel bir animasyon çalışma ile yapılan uygulamayı ayrıca çok beğendim.

Bu paylaşım bana bir şey düşündürdü. Bir cümle ile düşüncemi özetlemek istiyorum.

Herkesin takdir ettiği bir çalışan olmak değil, herkesin saygıyla sevdiği bir insan olmak "başarmak"tır.

Yetenek

Category:



Benzerleride olan eski bir video çok kişi için. Ama bir kere daha seyretmek fena olmaz. Ne dersiniz?

Zayıflamanın en kolay yolu

Category:

Michael Jackson' ın anısına

Category: , ,

50 yaşında, ani ölümü ile tüm hayranlarını ve dünyayı üzen Michael Jackson için O'nu dinleyen ve seven bir blog sahibi olarak yapabileceğim en iyi şeyin anısına bir iki satır yazmak olacağını düşündüm. 6 yaşında sahneye çıkmış ve 1982' de çıkardığı "Thriller" albümü ile tüm zamanların en çok satan albümünün (110 milyon adet) sahibi ünvanına da sahip Jackson 1993' te İstanbul' da konser vermek için Türkiye' ye de gelmişti. Jackson, aynı zamanda da Türkiye de en çok albüm satan yabancı ünvanına da sahip. Sanıyorum ki dünya uzun zaman Jackson' ı unutmayacak.

Pixar'dan yeni bir kısa film

Category:

Veuillez installer Flash Player pour lire la vidéo

Bebek getiren leylekler, bebek yaratan bulutlar...çok güzel olmuş kesinlikle!...

Hikayeyi Pixar' dan okumak için tıklayınız.

Ultimate Breakdance Robot

Category:

Yorumsuz

Profesyonel İnternet Kullanıcısı olmak ya da olmamak…

Category: ,

Tek başına kaldığında kendini geliştirme yetenekleri sınırlı olan insanoğlu yüzyıllar öncesinden başlayarak güvenle bir arada yaşamak için toplumsal kurgular geliştirmiş ve bu kurgular arasında bireyi en çok mutlu edecek olan toplumsal yaşam becerisi adına uzun uzun düşünüp binlerce eser ortaya koymuştur. Sosyal bilimciler, toplum bilimciler, felsefe insanları, siyaset adamları toplumların en doğru biçimde bir arada kalabilmeleri için neredeyse her yolu denemişlerdir. İnsanoğlunun en temel ihtiyaçlarından saydığım bir arada yaşama arzusu ile çelişen bireysel özgürlük talebi, herkesin çözülmesi gereken çok önemli bir sorun olarak gördüğü en değerli problemdi çoğunlukla. Hem özgür hem de toplumsal kurallarla mutlu bir örgü nasıl olacaktır? Tabii ki sosyalleşen birey sayesinde. Hem kendisine sunulmuş sınırlı alanda sosyalleşecek hem de bu alan içerisinde kaldığı sürece müdahele edilmeden dilediğini yaşayabilecek bireylerden oluşacak bir toplum neredeyse en sağlıklı toplum olarak görülmüş tüm kurguların detaylarında.

İnternetle tanışma


İnternet’in ilk olarak yaşamımıza girdiği günlerde “artık bilgiye ulaşmak daha kolay” cümlesinin karşılığı olan “bilgi toplumu” terimiyle sık sık karşılaşır olduk. O dönemlerde internetin kişinin sosyalleşmesi ihtiyacına cevap verebilecek bir araç olduğu düşünülmüyordu. Hatta bunu düşünmesi muhtemel, internete erişebilmiş ve profesyonel kullanabilen çok küçük bir kitle dahi akletmiş sayılmazdı. Tüm toplum katmanlarına internetin ulaşması bugün bile mümkün olabilmiş değil aslına bakarsanız. Yine de ilerleyen dönemlerde bilgisayarın “çocukların eğlence aracı” olarak anılmasına sebep olun Amiga, Amstrad, Commodore64 çağını geride bıraktık. İnternet değil bilgisayar oyunları dönemi olarak söz edebileceğimiz bu dönemin hemen ardından toplumun farklı kesimleri yavaş yavaş gerçek internet ile tanışmaya başladı. Bu tanışma bireyi “internet toplumu”na eriştirmiş değildir ancak tanışmanın çıktısı olarak anabileceğimiz “bilgisayar iyi bir şeydir” – en azından henüz o dönemde orta okul çağlarında olan nesil için – cümlesi önemlidir diye düşünüyorum.

13 Mayıs 2009 tarihinde hergunbiri.com sitesinde yayınlanan yazının devamını okumak için lütfen tıklayınız.

Bedük'ten Klip Sensin

Category: , ,

Automatik klibi ile gündeme gelerek internet üzerinde yapılan hoptek ve kolbastı anahtar kelimeleri ile yapılan aramaları tavana vurduran ve hemen ardından Algida için bir video hazırlayan Bedük, şimdi de izlesene.com' la yaptığı proje ile hayranlarına ulaşmayı hedefliyor.

Albümündeki 4. parça olan Roundabout 2. müzik videosu olacak. Bu video, izlesene.com üzerinden hayranlarının yükleyeceği videoların montajından oluşacak.

İnternet'in bir pazarlama aracı olarak müzik dünyası tarafından da akıllıca kullanılacağı kesin.

Yarışma sayfasına ulaşmak için tıklayınız.

Bedük'ün resmi web sitesi için tıklayınız.

Benim için Efes

Category: ,

Efes Pilsen 40. yılını kutluyor.

Sanıyorum tv, internet, sinema, gazete mecralarında yayınlanan reklamlardan "Benim için Efes" kampanyasını zaten biliyorsunuz. İş yoğunluğum nedeniyle fırsat bulup hakkında ki düşüncelerimi yazamadığım bu kampanyanın çok yönlü bir pazarlama iletişimine dönüştürülerek başarıya ulaşmış olması herkes tarafından farkedilmiş anladığım kadarıyla. Çok sayıda yayın kuruluşu ve değerli blog, kampanyaya yer vermişler ve tebriklerini dile getirmişler.

40. yılını, 6. kez logo değişikliği gerçekleştirerek ve "bira bu kapağın altında" anahtar cümlesi sayesinde her kesime dokunma gayreti ile kutlayan Efes Pilsen özellikle bloggerlarla kurduğu iletişimi ile de göz doldurdu bana sorarsanız. Daha önce Uno markası için blog sofrası case'i ile de blog iletişimine bakış açısını sevdiğimiz Pure New Media, bu kampanyanın da yaratıcısı. Projenin yaratıcı ekibini ve ajansı bir kez daha bu vesile ile tebrik ediyorum.

Benim için Efes kampanyası için "mothandmoth" adına kampanya sitesine gönderdiğim yazı ve fotoğrafın ardından bir teşekkür kıymetinde olması gereken ancak çok ötesinde bir iş başaran "bira bu kapağın altında" yazılı hoş bir paket aldım diğer blog yazarları gibi. Heyecanla kutuyu açtığımda hazırlanmış hoş süprizi gördüğümde ise gerçekten duygulandım. İsme özel bir etiketle sunulmuş "tombul" şişe gerçekten de o kapağın altındaydı. Kafamda süre gelen Efes Pilsen imajı çok daha değerli bir yer edindi. Zira burada markanın sizinle kurduğu basit iletişimin ötesinde imajı, zenginliği ve kalitesi sizi derinden etkiliyor. 40 yıldır var olan dev bir marka ile yeniden tanışmanızı sağlıyor. Evet bu doğru, 40 yıllık bir marka ile yeniden tanışmanızı sağlıyor.

Kampanya için hazırlanmış reklam filmini de herkesin keyifle seyrettiğini biliyorum. Yıllar önce çekilmiş "alkolsüz bira" reklam filmini de keyifle seyredebilirsiniz.

İlgili aramalar: reklam - eski efes pilsen reklamı -  efespilsen -  bira -  reklam -  ysf


Kampanyayı bigumigu.com' dan okumak için tıklayınız.

23 Nisan - Konuk yazarımız bizlerle

Category: , ,


23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayram' ında konuk yazar almayı planlamıştık. Konuk yazarımız canım kızım Hande Betül oldu. Ancak yazarımız henüz yazı yazmayı bilmediği için annesinden (Aytül) kızımla bir röportaj gerçekleştirmesini istedim. Beni kırmadığı için Aytül'e teşekkür ederim.

Kızıma minnettarım.

Tüm dünya çocuklarının bayramını kutluyoruz.

Keyifle okumanızı diliyoruz.

Aytül : 23 nisan hakkında ne düşünüyorsun?
Hande Betül : Çok güzel. İçimde mutluluk var, okula gitmeyi çok seviyorum, şiir öğrenemedim ama winx kitaplarını çok seviyorum.
Aytül : Büyüyünce ne olacaksın?
Hande Betül : Balerin.
Aytül : Niçin?
Hande Betül : Çünkü zayıflatır insanı, çok güzel olurlar balerinler. Bir de parlak elbiseleri vardır.
Aytül : Arkadaş olmak nedir?
Hande Betül : Anneler oyuncaklarımızı paylaşınca çok sevinirler, bazen kızar ya da kavga ederiz, küsebiliriz de. Ama arkadaşlarımızı çok severiz.
Aytül : En iyi arkadaşların kimler?
Hande Betül : İrem, Nisa, Kezuş, Çağan, Berrak, Berk, Almila, Barış, İlke.
Aytül : Nasıl bir dünya hayal ediyorsun?
Hande Betül : Ankara gibi bir dünya olmalı. Kuğulupark olmalı. Çok çeşitli minişler olmalı. Bir sürü miniş evi olmalı. Winxler olmalı. Kötüler olmasın. Kelebek ve uğurböcekleri olsun. Alınacak pek çok şey olsun. Kalbimde çiçekler olsun. Kaydıraklarda neşeli çocuklar olsun. Kocaman havuzlar olsun.
Aytül : Başbakan nedir?
Hande Betül : Polis demektir.
Aytül : Sen başbakan olsan ne yapardın?
Hande Betül : İnsanlara çok iyi davranır, uyumlu olurdum. (Hande Betül cevabı sonrası ekliyor; Bilmediğim şeyleri sorma bana. Hayvanlarla ilgili ya da ingilizce bir şeyler sor.)
Aytül : En sevdiğin hayvan?
Hande Betül : Köpek, zürafa, tavşan, leylek, devekuşu, ördek, balık, su kaplumbağası.
Aytül : Eline sihirli bir değnek versek peki, ne yaparsın?
Hande Betül : Herkesin istediğini yaparım. Çocuklara şeker, pamuk şeker veririm. Herkese dilek diletirim. Uçurtmalar hediye ederim.
Aytül : Sen çok şanslı bir çocuksun, her çocuk senin kadar şanslı olamayabilir. Senin kadar çok oyuncağı olmayan çocuklara ne yapmak istersin?
Hande Betül : Oyuncak almak ve paylaşmak isterim onlarla ama minik bebekler odamızı dağıtır ve annelerimiz toplar ama ben odamın ve oyuncaklarımın dağıtılmasını hiç sevmem. Minik bebekler zaten çok yaramaz olur. Annelerimiz onlar yüzünden bize kızar.
Aytül : Bize bir şarkı söylesen. Ne söylersin?
Hande Betül : "yurtta aşk,cihanda aşk,her yerde aşk bundan sonra...(ben kopuyorum bu şarkıdan sonra)
Aytül : Kendini anlatır mısın bize?
Hande Betül : Oyuncaklarıma çok iyi davranırım. Anne ve babamdan bir şey isterken "paramız var mı?" diye sorarım. Babam çok uyumludur, beni arabasında ön koltuğa oturtur. İstanbul' da gemiye bindirdi. Uçağa da bindik babamla. Konuşuruz, sohbet ederiz. Annem kahvaltı hazırlar bana, temizlikte ve eşyaları toplamada anneme yardım ederim. Annem bazen kızar bana. Oyun oynarız, her zaman bişeyler alırız. Annemle sirke gittim. Gezmeye gidince çok mutlu olurum ben. Arkadaşlarımla oyun oynadığım zaman da çok mutlu olurum. Babamı ve İrem'i çok özlüyorum. Ankara' ya taşındığımız zaman çok mutlu olucam.
Aytül : Bu dünya da en çok istediğin şey ne?
Hande Betül : Üçlü miniş, evli miniş, okullu miniş...babam alır bana, pahalı olunca annem almaz bana. Maaşını alınca annem de bana söz verdi, Bloom alacak. Annemle yatmaktan çok mutlu oluyorum. Anneciğim seni çok seviyorum.
Aytül : Çevre kirliliği nedir?
Hande Betül : Bazen herşey kirli olur, bazen yaramaz çocuklar etrafı kirletir, anneler "bu odanın hali ne böyle" der. Odamızı toplamadan uyumayız. Ben tek başıma yatmayı hiç sevmem çünkü korkarım.
Aytül : Röportajla ilgili son cümlelerin ne olcak?
Hande Betül : Çok dua öğrendim ben. Babaannem onun için bana çok şey alacak. Çok güzelim, çok uysalım, çok sevimliyim. Bir de çok akıllıyım. Babama ve babaanneme benziyorum. Herkesi çok seviyorum. Babacığım seni çok özledim. Hemen gel Konya'ya. At binmeye gidelim yine.(tv'de "Ozmo Ozmo Ozmo, bu lezzet bir harika" şarkısına dalıp şarkıyı söylemeye başlıyor)

İnternet Girişimleri Marka Araştırması - Nisan 2009

Category: , ,

Crenvo Bilişim Danışmanlık' ın yapmış olduğu internet Girişimleri Marka Araştırması - Nisan2009 sonuçları Analist Arda Kutsal tarafından paylaşıldı. Kişisel olarak sonuçların son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Yorumlarını size bırakacağımız marka araştırmasını incelemenizi öneririm.

Logo

Category:

Terim 12 : Logo

Açıklama : İki veya daha fazla tipografik karakterin sözcük şeklinde okunacak biçimde bir araya getirilmesinden oluşturulan simgedir.

Kaynak

Cafe Crown' da bloggerları keşfetti

Category: , ,

Bir kaç yıl öncesine kadar markaların bloglar ile nasıl iletişim kuracağı konusunda kimsenin elle tutulur bir fikri yoktu Türkiye'de. Zaman ilerledikçe, çalıştığım sektör nedeniyle, markaların blog yazarları ile nasıl iletişime geçeceklerini çok fazla sormaya başladıklarını gözlemledim. Bu konuda ajanslarına sürekli sorular sorarak, onlardan strateji belirlemelerini, fikir üretmelerini istediler.

Bugün artık bloggerların etkin bir şekilde kullanılabildiği çok değerli projeleri ve bu projelere ajansları ile birlikte imza atan markaları sayabilme şansına sahip olduk.

Tüm bu projeler, profesyonel işimin yanı sıra, amatör bir ruhla devam ettiğim blog yazarlığının da ikinci bir mesleğim olduğunu bana öğretmeye başladı.

Hangi markaların hangi projelerle bloggerlarla iletişim kurduğu konusunu bu yazının dışında bırakacağım ancak Cafe Crown markası için uygulanan iletişimden bahsetmeden geçemeyeceğim. Zira bu iletişim, sadece bloggerlara değil blog okuyucularına da yönelik bir çalışma ve oldukça keyifli.

Cafe Crown çok sayıda blogger ile bu iletişimi kurdu elbette ki. Bu bloglardan birisi de "mothandmoth" oldu.

Cafe Crown'un event ajansı benimle iletişime geçtikten 1 saat sonra, bloggerlar için hazırlanmış, içerisinde kahve çeşitleri ve promosyon bardağı olan hoş bir kutu geldi ofisime. Hız kesinlikle inanılmazdı. Bu paketin içerisinde, bu yazının sonunda seyredebileceğiniz, blog yazarına özel hazırlanmış bir video da bulunuyordu. Hoptekle.com sitesi ile yürütülen marka iletişiminin bir parçası olarak hazırlanmış blog paketinin tasarımı ve video süprizi son derece hoş olmuş kesinlikle. Ancak blogger iletişiminin en zekice hazırlanmış kısmı bu değil.

Cafe Crown, gönderdiği pakete yazara hitaben bir kart eklemiş. Kartta yazan şu paragraf ilgi çekici kılıyor bu projeyi;

"...Bizzat denemeniz için size gönderdiğimiz Cafe Crown çeşitlerinin dışında; bloğunuzu takip eden, yorumlar yazan ve ya farklı katkılarda bulunan en sıkı 20 okuyucunuza da aynı ürünleri sizin adınıza göndermek istiyoruz..."

"Saygılarımızla" ifadesiyle son bulan hitap bana sorarsanız sıkı ve sıcak bir iletişimin başlangıcı için iyi düşünülmüş.

Şimdi bu noktada kimlere mothandmoth adına paket gitmesini isteyeceğimizi bildirmem gerekiyor. Biz de bu yazıyı okuyan ilk 20 kişinin bu paketin sahibi olmasını istiyoruz.

Lütfen bu içeriği okuduktan hemen sonra "mothandmoth@gmail.com" adresine isim, soyisim ve adresinizi yazınız. Bu iletişimin nasıl bir haz verdiğini kahvenizle birlikte tatmanızı istiyoruz çünkü.

Ve artık Cafe Crown'un paketinden çıkan hoş videoyu seyredebilirsiniz.

Teşekkürler Cafe Crown.

Rixos Bremium Belek'de Hayata Kısa Bir Ara...

Category:

Davet üzerine katıldığım bir grup bloggerle çıktığımız harika bir deneyimdi Rixos Premium Belek. Kapıda kolonya ve lokumla kaşılama merasimi sonrası, odalarımıza kadar çıkarıldık.

Otelde 160 marka ile 12 ay boyunca faaliyet göstermekte. Ayakkabıdan tutunda, iç giyim, gece kıyafetleri ve aksesuarlara kadar bir çok ünlü ve tanıdık marka var.

Kahvaltı, öğle ve akşam yemekleri her tür damak tadına hitap eder şekilde. Akşam yemeğiniz eşliğinde Dancing Water'la ışıkla dans eden suları ve suya yansıtılan görüntüleri izleyebilirsiniz.
Akşamları oyun salonunda eğlenmek isteyebilir, discoda sabaha kadar dans edebilirsiniz. 3 gün üstüste gittiğimden midir bilmem disco müzikleri sürekli kendini yenilemeye başladığından üçüncü gidişimde dans etmekten çok lobide güzel bir türk kahvesi içmeyi tercih ettim. Bu arada lobide, denemesem de Rixos Kahve'yi denemenizi tavsiye ediyorum.Rixos'un kendine ait bir kahvesi var ve tamamen unutkanlıktan bu tadı kaçırdım.
Su parkı Troyaqua, Truva konseptini yansıtan alışılmışın dışında olduğunu düşündüğüm bir eğlence yeri. Tarih itibariyle açık olmamasından gezme fırsatı bulamasam da, gördüğüm dev su kayakları müşterilerine eğlencenin doruğunda bir tatil çıkarmalarını hedefliyor. Dolphinarium, 3 yunus, 2 balina ve 1 su aygırı eşliğinde büyük küçük herkese keyifli anlar çıkartıyor. Yaklaşık 45 dakika süren gösteri sonunda, fotoğraf çektirebilir, dileyen müşteriler de yunuslarla yüzme deneyimi yaşayabilir.

Bu güzel otel deneyimimin yanı sıra harika dostlar edindim. Bir kısmını şahsen, bir ksımını friendfeed ve bloglarından tanıdığım bloggerlarla keyifli bir tatil geçirdim. Her birine tekrar teşekkür etmek isterim:

Eyüp Kaplan: Göstermiş olduğunuz nezaket ve misafirperverlik için sonsuz teşekkürler.

Uğur Özmen ve Şule Özmen: Uğur "Abi" diyorum artık size hocam yerine. Önerdiğiniz biraya ters limon bardağını en kısa zamanda deneyeceğim:) Şule Hocam, güzel sohbetiniz ve zerafetinizle göz bebeği oldunuz. Bu kadar neşeli bir çift daha herhalde bir daha göremem. Sohbetinize ve bilginize sağlık.

Müge Cerman: Müge Ablacım, sürekli sağlımı düşünmen ve öğütlerde bulunman elini tutma isteğimi pekiştirdi:) Öğütlerin için bir kez daha teşekkür ederim. Manalı bakışlarını unutmayacağım. Benle konuşacağın mesele için de İstanbul'a özel olarak geleceğim:)

Devletşah Özcan ve Barış Özcan: Devletşah ben sarı demiştim kesinlikle:) Yediğim leziz ayva tatlına ve içine sığmaz enerjine bayıldım. Dostluğun ve hikayen için çok teşekkür ederim. Barış, çektiğin fotoğraf ve videolar için teşekkürler. Ellerine sağlık.

Burcu Tüzün: Burcucum, herhalde senle en eğlendiğimiz yer discodur. Bu kadar büyük kahkahalar en çok senle atılabilirdi. Yine de "olsun olsun herkesin başına gelebilir" diyelim:) Dostluğun ve değerli paylaşımların için çok teşekkürler.

Eren Kumcuoğlu: Erencim, senle kesinlikle discoya gitmek gerek:) Eğlenceli geceler ve arkadaşlığın için sonsuz teşekkürler. Ancak ilk gece taşıdıklarımız için iyi bir iş birliği yaptığımız kesin;) İstanbul'da kahve sözünü unutmadım:)

Burak Bayburtlu: Güneşte en az benim kadar yanabilen siyahlı adam Burak. Sağlığım için göstermiş olduğun inceliği unutmayacağım. Umarım seninki de iyi olmuştur. Disco gecelerine dikkat et...:)

Burak Dönertaş ve Meryem Dönertaş: Burak, sendeki resimlerimi derhal istiyorum:):) Meryemcim, güzel yüreğinle içimi ısıttın, hoş sohbetinle çok eğlendim. Tezime gösterdiğin ilgi için de ayrıyeten teşekkür ederim sana. Hayat konsundaki öğütlerini ve iyi dileklerini hiç unutmayacağum. İlk ziyaretimde sendeyim:) Mutluluğunuz daim olsun güzel çift.

Dinçer Keskinpala: Dinçer senle yolculuk etmek çok keyifli, her ne kadar sürekli uyuduysam:) Sanırım ikimizinde aklından çıkmayacak güzel bir anımız var: Otogardaki Sabri Abi! Aklıma gelir hala gülerim. Nezaketin çok teşekkür ederim.

Harun Pekşen: Şen şen Pekşen:):) Sevgili komşum. Senin için yazacak çok şeyim var ama...:) Eğlenceli dostluğun ve paylaşımların, sorduğum sorulara mantıklı yanıtların için pek pek teşekkürler. Sağlığımla ilgili mütemadiyen ilgin için de ayrıyeten teşekkürler, çok naziksin. Ama 5-2 yi de söylemeden geçemeyeceğim. Savunmaların konusunda TINNNN....:):):)

Metin Kahraman: Metincim, sanırım geldiğimiz ilk günü hiç aklımızdan çıkarmayacağız. Ama alacağın olsun ki evine geldiğimde aynını yapamayacaksın:) Dostluğun, paylaşımların için çok çok teşekkür ederim. Bokowski olayı da Harun, sen ve ben aramızda haaa:) Şaraplı gecemiz de pek bir hoştu. Tekrarlamak dileğiyle. Şopardan sevgilerle abicim:)

Y. Emre Güzer ve Duygu Güzer: Sizleri tanımak çok güzledi. Gecelerde çok göremesem de gündüz havuz sefası sonrasında doktor sefasında kaderlerimiz aynı oldu:) Görüşmek dileğiyle.

Murat Kahraman: Murat toplantı odasındaki futbol muhabetlerini ve discodaki Denizle dansınızı unutmayacağım:) Çok memnun oldun tanıdığıma seni.

Deniz Kahraman: Deniz, kaderdaş demek istiyorum sana. Ankaralı, eski Avivalı...:) Senle sohbet çok keyifliydi tekrarlamak isterim en kısa zamanda. Heyecanlı haline bayıldım:) Çok memnun oldum tanıdığıma seni.

NOT: İsimler, herhangi bir sıra gözetilmeden yazılmıştır. Fotoğraf ve video katkısı nedeniyle devletşah'a kocaman teşekkür.

Related Posts with Thumbnails