BLOG, 149 kron 90 öre

Category:

Blogumuzun yine bir konuk yazarı var. Bu sefer ki konuk yazarımız 5posta. Tanıyanların ve bilenlerin hiçte şaşırmayacakları kalemiyle bir haber verdi bize bugün. Süprizi bozmamak içinse devamını merakınıza havale ederek yazısı ile başbaşa bırakıyoruz sizleri.

Kendisi için önemli olan bu haberi ilk olarak paylaştığı platformlardan birisi olarak bizi seçmiş olmasından dolayı çok teşekkür ediyoruz. Mutlu olduk.



Biraz internete elini, burnunu, kolunu kaptırmış olanlar bilirler; Profesör Dr. Zihni Sinir gibi acaip projeler geçer insanın kafasından. Genelde ''şunu şöyle yapıp da piyasaya çıksam, parayı vururum'' diye düşünenler çoğunlukta. Ben bu tip düşünceleri, konseptleri başarısızlığa mahkum görüyorum biraz. Belki de bir dönem parası için sevmediğim işler yapmış olmamın rolü vardır bunda. O yüzden sevdiğim ve etrafımda eksikliğini gördüğüm şeylerin üzerine kafa patlatmayı tercih ettim bir süre. Ancak emin olun, bu işler kafa patlatmakla da olmuyor. Fikirlerin, bir yerlerde uzunca süredir sessiz ve derinde yatmış olması, bir anda da spontane olarak çıkması gerekiyor.

2 ay öncesinden, biraz daha vaktim olacağını kestiriyordum yılbaşından sonra. Bu ekstra zamanı, bir süredir çalmayı bıraktığım gitarı elime tekrar yeniden almak için kullanırım diye hesap etim hep. Bunun için kendimi gaza getirmek maksadıyla yeni bir gitar alma sevdasına da düştüm. Ben bir gitar fetişistiyim. Gitar çalmadığım dönemlerimde bile mağazalara girer çıkarım. Beğendiğim bir model olursa hemen deneyip, tadına bakmak için.. Yine bir sürü mağaza dolaştım, amfilere, pedallara taktım beğendiğim gitarları. Eve geldim, YouTube'un karşısında o video senin bu video benim dolandım. Bloglar, forumlar taradım. O aralar kafamda şimşek çakmış olmalı.

Ben Türkiye'yi 1996'da bıraktığım zaman internet falan kullanmıyordum tabii. Nasıl oluyordu da bir gitar, pedal ya da amfi alıyorduk biz? Neye bakıyorduk, kime danışıyorduk? Diğer tüketicilerden alınabilecek tavsiyeler sınırlıydı intenetin olmadığı bir ortamda. Açıkcası biraz mağaza sahiplerinin at oynatması durumu vardı.

Dünü bırakalım, bugün Türkiye'de nasıl dönüyor bu işler? Biraz buna baktım ben. Türk gitar forumlarını gezdim, yorumları okudum. Bayiler, mağazalar hala at oynatıyor. Müzisyenler arasında ise hep aynı, bilindik modellerin adı dönüyor. Benim yapmak istediğim tarzda bir blogun belli kesimler tarafından ilgiyle karşılanacağını sezmem uzun zaman almadı.

Nasıl bir şey yapmaya çalıştım tam olarak? Benzetme yapacak olursam... Bir Samsun Pidecisi açmak değil amacım. Onun yerine İspanyol mutfağını tanıtmak. Evet, belki Paella'yı çok kimse biliyor, adını duydu. Ama Cocido Madrileño tamamen gözlere ve damaklara yabancı. Bunu deneyelim bakalım. Belki o kadar uçmayacağım tabii. Ama dediğim gibi ben bir gitar fetişistiyim. Bu işin gurmesi miyim? Hayır.. Ama olmaya çalışıyorum. Bu konuda bir blog açmaktaki en temel amacım daha fazla şey öğrenmek.

Gurme dedim, İspanyol mutfağı dedim, beklentiler fazla olmasın. Aslında blogun insan içine çıkarılabilmesi için daha zaman ihtiyacı vardı. Mükemmeliğin peşinde koşan biri olmadığım için çocuk düşe kalka büyüsün diye salıverdim ortalığa. En güzel ayarı okuyucu verir. Blog şeklini, havasını zamanla bulur.

Free WP teması üzerine olan bu blogu yazarken yine ücretsiz olan Firefox eklentisi Scribifire'ı kullanıyorum. Haftanın albümünü Spotify'ın ücretsiz, reklamlı versiyonundan dinleyip değerlendiriyorum. Albüme ait parçaları GrooveShark adlı ''bedava'' müzik paylaşım sitesinden bloga ekliyorum. Sonra dünyanın en büyük gitar mağazası var. Her türlü gitar, yan ürünleri ve bunların demosuna sahip YouTube adlı bu dükkanı kullanmak için de para istemiyorlar benden. Dün evden çıktım, kanlı canlı bir gitar mağazasına girdim. Oradaki amfiyi denerken para falan ödemedim. Olur da bu blogdan para kazanacağım gün gelirse, o güne kadar olacak tek masrafım, bilgisayar başında içeceğim espressom. Marketten bugün aldım. Molinari Coffee Beans. Vakumlu paket içinde 149,90.

Now... Shut Up n' Play Yer Guitar...



Not : Sosyal medyada kullandığı avatarını kullandık. Umarız kusur etmemişizdir.

Haziran 2008 tarihli 5posta haberimiz

Benim bütün dualarım seninle

Category:

"Sonsuz güzelliğine bakıyor yorulmuş gözlerim.
Kafamı kaldırıp baktığım etrafta senin izlerin."


Kapıyı evimin anahtar deliğinde çevirmeye başladığımda gülümsediğimi biliyorum. Açtığım kapının ardında sen olacaksın diye... Ayakkabılarımı çıkartmaya başladığımda yüreğimin heyecanını bırakıyorum evin içine. Sonra hızlıca mutfağa, banyoya, yatak odasına girip inceliyorum hevesle dokunduğun, bir şekilde izini bıraktığın her köşe bucağa bakıp, ben de dokunuyorum. İçinde sen varken kutladığım kavuşma bayramlarına inat "sen vardın" diye yad ediyorum yine bayramları.

Dokunduğun ve sen dokundun diye var olan en değersiz eşya benim bedenim sanıyorum. Sen dokundun diye şükrettiğim varlığıma, kutsal bir emanetmişcesine sana layık bir yaşamı hakim kılmaya çalışmam da bu yüzden değil mi zaten?

Senin varlığının hissedildiği her iklimde nefesim daha bir sıhhatli, dimağım daha bir aydnlık. Seni sevmekle “şerefli” madalyasını taktığım yüreğimde senin merhametine emanet.

Tüm yaşamımı senin dokunabileceğin kadar yakınında istemem de bencillikten. Zira ben cennet dediğim koynunda ölmeyi şahadet saydım.

Benim bütün dualarım seninle bu nedenle. Bundan sonrası Ertan ANAPA’nın güzel sesiyle Sezen Cumhur Önal’ın sözlerine havale....



Gün önemsiz görünsede 14 Şubat’tı. Ben de hayatımın kadını müstakbel eşime iki kelam ettim. Ettirmek nasip ettiği için Allah’a şükürler ediyorum.

Seni kadrini bilecek kadar çok seviyorum.

Related Posts with Thumbnails