Ben de Okula Gitmek İstiyorum
Category: Konuk Yazar
Kızım okula başladı.
Hande Betül'e göre adı Yapıcı soyadı İlköğretim Okulu olan okulun anasınıfında bizimde yıllar önce girdiğimiz eğitim-öğretim yoluna ilk adımı atmış oldu. Kızımın okula başlaması beni çok heyecanladırdı ama bir türlü bunu dışa vuramadım. Sevdiğim bir dostumun yazdığı bir yazıyı kendi yazacağımdan daha çok sevdim. Uzun bir aradan sonra bu blogta yazı yayınlamak heyecan verici benim için ancak yazıyı benim yazamamış olmam biraz utanmama sebep olmuyor değil.
Neyse...ben sevgili dostumun yazısı ile sizi başbaşa bırakayım.
"1982 yılının eylül aylarıydı. Henüz altı yaşına bile girmemiş, küçük bir çocuktum. Mahallemizde 75 doğumluların tamamı ve bazı 76’lılar okula başlayacaklar. Hemen hemen hepsi de oyun arkadaşlarımdılar. Ne var ki her şey onların siyah önlükleriyle beyaz yakalarını takarak ve sanki bana nazire yaparcasına evimizin önünden geçişiyle başladı. İşte o an benim okumaya olan hevesimin durdurulmaz bir şekilde depreştiği dakikalardı. Çok geçmeden ben de okula gideceğim naraları odalarda yankılanmaya başlamıştı. Avazım çıktığı kadar bağırıyordum: Ben de Okula gideceğim
Daha 5,5 yaşında küçük bir çocuk ortalığı yırtarcasına okula gitmek için ağlıyor, yırtınıyor ve çırpınıyordu. Çare yok, rahmetli babam çok geçmeden durumun vahametini kavramış, elimden tuttuğu gibi, bize en yakın ama 5,5 yaşındaki küçük bir çocuğun minicik adımlarına inat uzak olan Eşrefoğlu İlkokulunun yolunu tutmuştu. Aman Allahım ne büyük sevinçti o. Zaman zaman önünden geçtiğimiz ve bahçesinde cıvıl cıvıl çocuk seslerinin duyulduğu, kaç kere boyumdan büyük duvarına tırmanarak içeriye bakmaya çalıştığım okulun merdivenlerinden çıkıyordum. Yüreğim yerinden fırlayacaktı. Sonrasında ilerde hemşerimiz ve akrabamız olduğunu öğreneceğim fazlasıyla otoriter bir amcanın odasına doğru yöneldik. Rüştü hoca, zaten küçücük olan bedenimi gördüğünde ve bir okul çantasını taşıyamayacak kadar küçük bir yaşa sahip olduğunu öğrendiğinde bütün iyi niyetine rağmen, beni okula kaydedemeyeceğini söylemişti.
Bundan sonrası zindan, eve dönüş yolunda kendimi nasıl tuttuğumu hatırlamıyorum. Babamın evden ayrılmasından sonra bütün oyuncaklarımı parçalamış, beni avutmak için alınan çantayı sokağa fırlatmış, hatta belki de birkaç defa annemi hırpalamıştım. Bu nasıl bir okula gitme isteğiydi ki, birçok vaatlere rağmen hala zapt edilememiştim. Sürdürdüğüm bu haklı inat, validemin yoğun gayretleri neticesinde kısa bir sürede meyvesini vermiş ve babam yeniden beni okula götürmeye ikna edilmişti. Neyse ki, babamın ısrarları neticesinde “hevesi geçinceye kadar” kaydıyla okula alınmıştım. Ancak kaydedildiğim sınıfın ve benim her zaman hayırla yâd ettiğim öğretmeni Ahmet Sivas bu hevesin geçmesine hiçbir zaman müsaade etmeyecek ve daha birkaç ay içerisinde okulun vazgeçilmez demirbaşı haline gelecektim. İşte bu geçici heves beklentisi sürecinde, okulumuzun hizmetlisi Hayrettin Amcanın teneffüslerde tahtaya çizdiği Cin Ali figürleri ile Ahmet öğretmenimin aralarda çaldığı bağlamanın sesi beni öylesine okula bağlamıştı ki, okumayı öğrenmek ve yazı yazabilmek gibi beklentileri de hiç gecikmeden yerine getirebilmiştim.
Bugün hala okumaya ve yazmaya çalışan bir eğitimci olmayı, daha okulumun ilk günlerindeki olumlu hareketleri nedeniyle, kıymetli müdürüm Rüştü Ecevit’e Öğretmenim Ahmet Sivas’a ve hizmetlimiz Hayrettin Amca’ya borçluyum."
Yazıyı 6 Eylül 2009 tarihinde yayınlandığı haliyle görmek için tıklayınız.
Comments (0)
Yorum Gönder