Ne biçimmişim ben

Category:

Bana bakmanın en kolay yolu arkanı dönmekti daima. Tercih ise hep yan masaya geçmek oldu. Her nevden damak tadı ile önüne sofra kurmuşken, "gönlü kırılmasınlar"la beni kandırıp, "ikramı zehirdir" dediklerimle geçirmekti zamanı maharet saydığın.

Bir odanın bilgisayarda açılan bir konuşma penceresinin görüntü alanında sevgi yaşamanın, kocaman bir dünyada yüzyüze yaşamaktan daha kolay olduğunu dile getirmemiş olmak, söylemediğin anlamı taşımıyordu hiç bir zaman. Dil dökerken, döktüğüm terden daha tuzlu gözyaşımla eteğinde, ağlayarakta olsa sessiz kalışların kabullenmek değil miydi haketmediğimizi.

Yolculuk denen, arada bir çıkılan bavulsuz kaçışların "normali böyledir"iydi bal kabağına dönüşecekmiş gibi hep tam saatinde yapılan vedalar. İnkar olur elbette sabah, yüreğini yakalayabilmek için avuçların havada zıplayarak gelişleri unutmam. Ne vakit ardıma baksam gördüğüm iki yana salınan avuç içini de yok saymam. "İliklerime kadar titreten kocaman aşkını hissetmedim ben" dersem eğer, cehennemin gayyalarında bir ateşten köşk siparişi vermiş olurum kendime.

Hiç bir gerçekten sevdiğim yanıbaşımda değildi ben yavaş yavaş göçerken ahlak diyarından. Hepsine sitemim.

Hastalıkta sağlıkta, yoksullukta zenginlikle yanımda olmayana "Ömrüm" demem de yürektendi, içtendi.

Sabrın taşı beklediğimden cılızdı, kabul ediyorum. Aklımı geri de bıraktım derken kastettiğim gerçek akılsızlık değildi en başta. Vardığım "an"da akılsızlık çukurunda yalnız başınaydım elbette. Çukurdaki çöplük pisletirken içimi, takatim kalmamışken, salıvermiş olmakla övünecek değilim içimdeki öfkeyi. Öfkenin tutuşturduğu habis ruhum kirlendikçe kirlendi. Durmadan daha da çok kirlendi.

Kim içi irinle dolarken farkında olmaz ki. Farkındaydım elbette. Sözlükte karşılığı olmayan bir tembellikle yaptığım, kirlenmeyi beklemekti tepeden tırnağa. Yalnızlardan daha yalnız kalana kadar "kirlenen ben", "kirleten ben"e dönüşüvermişti işte.

Beynimde yanardağlar patlamasaydı mağmada ki kor ateşin tetiklemesiyle, kim bilir kaç yıl geçecekti kendimsiz, çaresiz pislik içinde.

Gözlerimin perdesi indiğinde artık, ne yalnızlık anlamlıydı ne de sitemkar olmak faydalı. Elimde, ağayımda, dilimde, kulağımda kalmamışsa bile kir, kirleten benden kaçar olmuştu ardımdan sağa sola salınan el. Sabah gelişler çelimsiz merhabalara, gidişler vedalaşmadan daha çok elvedalara dönüştü. Yolculuk dediğim, şehirler arası bavulsuz çabadan, kıtalar arası bir topyekun savaş anında 4 metrekare bir hücrede bekleyişe evrildi.

Artık zaman tek çareydi işte. Adına hicivler düzdüğüm zaman, heybetli bir güreşçi kadar güçlü, matadora koşan bir boğa kadar hırslı giriverdi hayatıma. Karşı konulamaz bir umut tohumu var olmasaydı beni var eden aşkın toprağında, mezar toprağını kucaklamak, anamın başımı okşaması kadar şefkatli gelirdi.

Yine yalnızmışım dediğine göre. İlk kez değil yalnızlığım ama ilk kez Himayalar'ın soğuk tepesinde tek başımayım. İlk kez dudaklarımdan dökülen, içimden çıkan sözler, rüzgarla boğuşarak koyboluyor duyulmadan.

Sığındığım bir dal düşmekte olan bedenime omuz versin.

"Ölümsüz ve daima diri Allah'a güvenip dayan. O'nu hamd ile tesbih et.Kullarının günahlarını O'nun bilmesi yeter."(Furkan 58)

2009 Aralık - Deneme

Comments (0)

Related Posts with Thumbnails